İSTANBUL . SULH CEZA MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİ’NE
DOSYA NO: 2013/………Esas
KATILAN :
VEKİLİ : Av. Arif BALTACI
SANIK :
VEKİLİ :
SUÇ : Hakaret
KONU : Esas hakkındaki beyanlarımızın sunulmasından ibarettir.
AÇIKLAMALAR
1- Sanık, İstanbul ……………………… Mahkemesi’nin 2013/………. Esas sayılı dosyasında verdiği dilekçe ile ………….. tarihinde ‘’……………………………………………………………………………………………..’’ biçimindeki ifadesi ile müvekkile hakaret etmiş olup, akabinde mahkemenize vermiş olduğumuz şikayet dilekçesi ile sanık hakkında dava açılmış ve derdest davaya katılan olarak katılmış bulunmaktayız.
2- Sanık, ……………………… tarihli dilekçesinde müvekkil aleyhine sarfettiği ve hakaret suçu oluşturan cümlelerinden sonra yazılı olarak verdiği beyanlarını inkar yoluna gitmiştir. Şöyle ki;
Sanık, ………………………. tarihli ilk celsede, “şikayetçinin şikayette bulunduğu hususta sadece kendi görüşlerimi anlatıyordum, herhangi bir suç kastım yoktur, katılan hakkında ……………………………………………… hakaret edecek içerikte bir cümle kullanmak istemedim’’ şeklinde bir savunma yapmıştır. Bu savunma, İstanbul………………… Mahkemesi’nin 2013/…………Esas sayılı dosyası da göz önüne alındığında; sanığın şahsı aleyhine açılan ceza davasından kurtulmak için söylem değiştirdiği ve bu iki ifade arasındaki çelişki açıkça ortaya çıkmaktadır. Sanığın yapmış olduğu savunmanın aksine Yargıtay da, ‘”hakaret ve sövme suçlarında mağdurun onurunu kırma bilinç ve iradesiyle davranmaktan ibaret olan suç genel kastının, cürümün oluşması için yeteceği ve dolayısıyla kullandığı sözcükleri bilerek ve özgür irade ile kaleme alan bir kimsede bu kastın bulunduğu açıktır.’’demekle huzurunuzda açılan davanın haklılığını ortaya koymaktadır.(Yargıtay 4. CD. 1990/004259K). Nitekim sanık da, sarfettiği sözcükleri isteyerek ve bilerek müvekkilime karşı yöneltmiş olup bunları bilinçli söylediğini kendisi de dilekçesinde beyan etmiştir.
Sanığın önceki ifadeleri ile sonrakiler arasındaki çelişkiyi açıklamanın tek yolu; sanığın hakaret suçunu işlediğini anlaması yahut kendisine anlatılması neticesinde ceza almamak için İstanbul …………… Mahkemesi’ne verdiği dilekçedeki beyanları inkar etmekte, yanlış anlaşıldığını söylemekte ve ceza almaktan kaçma çabasıdır.
Sanığın hakaret suçunu oluşturan cümleleri yanlış anlaşılmaya müsait olmadığı gibi suç kastının varlığını açıkça ortaya koymaktadır. Müvekkilimin hakaret suçunu oluşturan cümledeki gibi; …………………….. olmadığı da İstanbul ………………….Mahkemesinde görülen davayı kazanmasından aşikardır.
Sanık, müvekkil aleyhine tam olarak, “……………………………………………………’’ demiş ve sonra geri dönerek ‘’bunları katılana söylemedim ben kendimi anlattım’’ şeklinde söylem değiştirmiştir.Sanığın cümlesi dikkatle incelendiğinde, “…………………………………………………………’’ ibaresi bile kendinden sonra gelen tüm fiilleri müvekkile yüklemektedir, sanık da bu ibareden sonra ki fiillerin hepsini müvekkile yüklemiştir, yani aleni şekilde sanık tarafından müvekkilimize söylenmiştir. Anlam bu kadar açıkken sanık ve vekili tarafından başka şekilde yorumlanması,daha doğrusu bu şekilde değiştirilmesi sadece sanık ve vekilinin suçun işlendiğini bilmeleri ve cezadan kurtulmak amacında olmalarından kaynaklanmaktadır.
3- Hakaret suçunun maddi unsuru, bir madde-i mahsusa tayini ile mağdurun şeref, haysiyet ve itibarının zedelenmesidir. Yani suçun maddi unsuru, ………………………………… şeklinde isnatta bulunmaktır.Yargıtay CGK’nun kararına göre de suçun maddi unsuru,’’hakaret suçu bir kimseye karşı belirli bir fiil atılması suretiyle,onu alçaltmak veya onun namus ve haysiyetine dokunmakla oluşur.’ (CGK 1989/346K,1989/4-292) Hakaret suçunun koruduğu hukuki yarar ise,kararda da belirtildiği üzere, şahısların şeref ve itibarlarının korunmasıdır.
Hakaret suçunun oluşabilmesi için ayrıca isnadın belirli bir kimseye yapılmış olması gerekir ki olayda sanığın “…katılan gibi…’’ ifadesi isnadın müvekkile yapıldığını açıkça göstermektedir.
Suçun manevi unsuru,Yargıtay’ın yukarıda anılan kararında (CD4 1990/004259K) belirtildiği üzere; mağdurun onurunu kırma bilinç ve iradesiyle davranmaktan ibaret olan suç genel kastının, cürümün oluşması için yeteceği ve dolayısıyla kullandığı sözcükleri bilerek ve özgür irade ile kaleme alan bir kimsede bu kastın bulunduğudur. Olayda sanık ve vekili manevi unsurun gerçekleşmiş olduğunu bilmekte ve süregelen celselerde suçu oluşturan ifadeyi değiştirerek manevi unsurun gerçekleşmiş olduğunu saklamaya çalışmaktadırlar.
Sanık vekili,manevi unsurunun oluşmadığını ispat açısından; açılan bir davada kendini savunmak amacı ile yazdığı yazıda suç kastı yoktur demektedir. Sanık vekili savunma dokunulmazlığından bahsetmektedir Yargıtay 4.CD’nin 1992/004647K sayılı kararında, savunma hakkı nedeniyle hakaret suçunda, hukuka uygunluk nedenini düzenleyen TCK’nın 486. maddesinin uygulanabilmesi için,söylenen sözlerin davanın yazgısını belirlemede zorunlu olması gerekir. Olayda sanık, savunma yapmaktan çok müvekkile ……………………… diyerek suç isnadında bulunmaktadır ki bunların kendisine karşı İstanbul …………… Mahkemesi’nde açılan dava ile herhangi bir ilgili de yoktur.
Bunlara ek olarak sanık vekili, …………………. tarihli celsede sanık vekilinin, “…müvekkilim üç sayfalık dilekçesi ile duygu ve düşüncelerini belirtmiştir. Dosyanın tamamı incelendiğinde müvekkilimin hakaret kastı olmadığı ortaya çıkacaktır.’’ şeklinde bir savunma yapmıştır. Sanık ben kendimden bahsediyordum, şahsi davacı ile ilgili bir iddiam yok derken, sanık vekili hakaret kastının olmadığından bahsetmektedir, bu dahi sanık ve vekilinin cezadan kurtulmak amacı ile çelişkiye düştüğünü göstermektedir ki hakaret suçundan bahsetmeyip farklı konularda açıklama yapması da bunu açıkça ortaya koymaktadır.
SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda izah ettiğimiz sebepler ışığında atılı suçun maddi ve manevi unsurları oluştuğundan sanığın tecziyesine karar verilmesini tensip ve görüşlerinize arz ederiz.
Saygılarımla
Katılan Vekili
Av. Arif BALTACI