Ayıp İhbarı Hakkında Güncel Yargıtay Kararları
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2009/4-11
K. 2009/99
T. 4.3.2009
• AYIP NEDENİYLE UĞRANILAN ZARARIN TAZMİNİ (Davacı Tüketicinin Davaya Kadar Hatta Dava Açtıktan Sonra Aracı Kullanmış Olması Davalıları Yasal Sorumluluktan Kurtarmadığı)
• ZAMANAŞIMI SÜRESİ (Davacı Baştan Beri Sözleşmeyi Ayakta Tutarak Malın Ayıpsız Bir Yenisi İle Değiştirilmesini İstediğine Göre Ayıpsız Yeni Mal Kendisine Teslim Edilinceye Kadar Elindekini İade Yükümlülüğü Altında Olduğu)
• SATIŞ SONRASI HİZMETLER (Aynı Model Aracın Stoklarda Bulunmaması ve Bu Nedenle Temin Edilmesinin Güç Olması – Dava Konusu Aracın Ayıpsız Misliyle Değiştirilmesi Yönündeki Davacı Tercihi Hukuken Haklı Olması)
• ARACIN MİSLİYLE DEĞİŞTİRİLMESİ (Davacı Baştan Beri Sözleşmeyi Ayakta Tutarak Malın Ayıpsız Bir Yenisi İle Değiştirilmesini İstediğine Göre Ayıpsız Yeni Mal Kendisine Teslim Edilinceye Kadar Elindekini İade Yükümlülüğü Altında Olduğu)
2004/m.24/4
4077/m.4
ÖZET : Dava, ayıplı olduğu ileri sürülen satılanın ( otomobil ) kusursuz bir misli ile değiştirilmesi; bu mümkün olmadığı takdirde ayıp nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Davacı tüketicinin başvurusu üzerine aracın üretim hatasından kaynaklanan bir ayıp taşıdığı davalı satıcının servisince tespit edilip, bunu ortaya koyan belge düzenlenmiş, ancak, davacının tercihi yönünde herhangi bir işlem yapılmamış; satış sonrası hizmetler ile ilgili olarak yukarıda değinilen Kanun ve Yönetmelik hükümlerinin gerekleri yerine getirilmemiştir.
Davacı tüketicinin davaya kadar, hatta dava açtıktan sonra aracı kullanmış olması, davalıları yasal sorumluluktan kurtarmaz. Zira; somut olayda davacı, baştan beri sözleşmeyi ayakta tutarak malın ayıpsız bir yenisi ile değiştirilmesini istediğine göre, ayıpsız yeni mal kendisine teslim edilinceye kadar, elindekini iade yükümlülüğü altında değildir; iade yükümlülüğü ancak, davacının, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme hakkını kullanması halinde gündeme gelebilecek bir olgudur.Keza; aynı model aracın stoklarda bulunmaması ve bu nedenle temin edilmesinin güç olması da, İcra ve İflas Kanunu’nun 24/4. maddesi hükmü karşısında, davalıların açıklanan sorumlulukları yönünden sonuca etkili değildir. Hal böyle olunca; dava konusu aracın ayıpsız misliyle değiştirilmesi yönündeki davacı tercihi hukuken haklıdır ve davalılar bu tercihin gereklerini yerine getirme yükümlülüğü altındadır. Davanın kabulüne ilişkin yerel Mahkeme kararı isabetlidir.
DAVA : Taraflar arasındaki ayıplı malin değiştirilmesi, olmazsa tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 1.Tüketici Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 25.05.2006 gün ve 2005/866-2006/564 sayılı kararın incelenmesi davalılardan H… A… Otomotiv San. Tic.A.Ş. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 13.03.2008 gün ve 2007/7423-2008/3233 sayılı ilamı ile;
( … 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Diğer temyiz itirazına gelince; dava, ayıplı üretilen aracın misliyle değiştirilmesi, olmadığı takdirde 5000 YTL tazminatın yasal faizi ile tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, aracın misliyle değiştirilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı üretici kuruluş tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, 19/05/2004 tarihinde 2004 model kullanılmamış araç satın aldığını, bir gün sonra sol arka kapı boyasının renginde ton farkı olduğunu tespit ettiğini, satın aldığı firmadan değiştirilmesini istediğini, buna rağmen talebinin yerine getirilmediğini belirterek eldeki bu davayı açmıştır.
Davalı, aracın ayıplı olmadığını, boyadaki ton farkının üretim hatasından kaynaklandığının ispat edilemediğini, aracın bugüne kadar davacı tarafından kullanılması nedeniyle kendilerinin büyük zararı oluştuğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, sol arka kapı boyasının orijinal olmadığını ve tüketici tarafından fark edilmesi mümkün olmayan gizli ayıp olması nedeniyle aracın misliyle değiştirilmesine karar verilmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelere göre; davacı tarafından satın alınan aracın sol arka kapısının boya tonunun orijinal olmadığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda, alıcının ton farkını ayırt edemeyeceği ve araçta 2000 YTL değer kaybına neden olacağı belirtilmiştir. Somut olayın özelliğine göre, aracın davacı tarafından uzun süre kullanılmış olması, 2004 model oluşu ve aynı model araç temin etme güçlüğü gibi nedenler gözetildiğinde, aracın misliyle değiştirilmesi hakkaniyet ölçüsüyle bağdaşır nitelikte değildir. Mahkemece yapılacak iş, davacının talep ettiği zarar bakımından aracın değer kaybı yeniden belirlenerek sonucuna göre hüküm kurmak yönünde olmalıdır.
Açıklanan nedenle mahkeme kararının bozulması gerekmiştir… ), Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, ayıplı olduğu ileri sürülen satılanın ( otomobil ) kusursuz bir misli ile değiştirilmesi; bu mümkün olmadığı takdirde ayıp nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir.
Davacı K… E. vekili, davacının 19.05.2004 tarihinde davalılardan Ç… Motorlu Araçlar San. Tic. Ltd. Şti.’den 2004 model H… G… marka aracı satın ve aynı gün teslim aldığını, aracın sol arka kapısının boyasının renginde ton farkı bulunduğunu görüp, bir gün sonra 20.05.2004 tarihinde aracı acenteye götürerek değiştirilmesini istediğini, ancak acentenin devamlı surette oyaladığını, problemi çözmediğini, yine de davalı acentenin yetkili servisinin davacıya aracın üretim hatalı olduğunu belirten bir yazı verdiğini; davacının aracı sıfır kilometre olarak satın aldığını, hatanın aracın orijinal özelliğini bozduğunu, fiyatını düşürdüğünü, davalıların davacı taleplerine karşı ciddi bir tavır almaması ve komik tekliflerle oyalaması üzerine delil tespiti yaptırıldığını, araçta üretim hatası bulunduğunun bilirkişi tarafından da belirlendiğini ileri sürerek; 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesine göre davacıya satılan aracın kusursuz bir misli ile değiştirilmesine, bu talep kabul görmediği takdirde davacının uğradığı zarar karşılığında 5.000,00 YTL. tazminatın, 19.05.2005 teslim tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılardan H… A… Otomotiv San.Tic.A.Ş.vekili, aracın ayıplı olduğu iddiasının hiçbir delile dayanmadığını, delil tespiti raporunun da kabul edilemeyeceğini, davacının tüketiciye yasaca yüklenen bildirim yükümlülüklerini yerine getirmediğini, maldan yararlanmanın süreklilik arz etmesi şartının gerçekleşmediğini, araç bir buçuk yıl kullanıldıktan sonra dava açılmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, dava konusu aracın yenisinin davalı stoklarında bulunmadığını, dolayısıyla davacının bu talebinin ifası mümkün olmayan bir talep niteliği taşıdığını, araç değişimi yönünde davanın kabulüne karar verildiği takdirde, mahkemece akdin feshiyle aracın satış ve dava tarihleri arasındaki sürede davacı tarafından kullanılmış olması nedeniyle faydalanma bedelinin tespitiyle bunun faiziyle birlikte takas ve mahsubunu talep ettiklerini cevaben bildirmiş ve öncelikle davanın reddine karar verilmesini; bu talep kabul edilmezse, dava konusu aracın yenisinin davalı stoklarında bulunmaması ve davacı talebinin ifası mümkün olmayan bir talep niteliği taşıması dikkate alınarak, imalat hatası olarak tespit edilen problemin müvekkili şirket tarafından ücretsiz olarak giderilmesine karar verilmesini; bu talep dahi kabul edilmezse, tespit edilen değer kaybının semenden tenzili ve bu miktardan da takas mahsup talebi çerçevesinde gerekli indirimin yapılması yönünde hüküm tesisini cevaben bildirmiştir.
Diğer davalı Ç… Mot.Araçlar San.Tic.Ltd.Şti. davaya cevap vermemiş, duruşmalarda da kendisini temsil ettirmemiştir.
Yerel Mahkeme, ( Bilirkişi raporunda, aracın sol arka kapısının boyasının orijinal olmadığı, sonradan boyandığı, bu ayıbın gizli ayıp niteliğinde olduğu, orijinal boya kalınlığının 100 likron olması gerekirken bu kapıdaki boya kalınlığının 130-150 likron olduğu, ayrıca kapı menteşe cıvatalarının da söküldüğü belirtilmiştir. Davacı vekili bilirkişi raporunun iddialarını doğruladığını belirterek, aracın ayıpsız olan misli ile değiştirilmesini istemiştir. Davalı vekili ise, daha önce verdiği dilekçede aracın misli ile değiştirilmesinin kabul edilmesi halinde stoklarında bulunmadığını ve bilirkişi raporunu da mahkemenin takdirine bıraktıklarını, ancak misli ile değiştirilmesini kabul etmediklerini belirtmişlerdir. Toplanan delillere ve dosya kapsamına göre aracın sol arka kapısının boyasının orijinal boya olmadığı ve bu hususun tüketici tarafından fark edilmesi mümkün olmayan gizli ayıp niteliği taşıdığı, aracın misli ile değişimi için gerekli yasal koşulların bu eksiklik yanında oluştuğu anlaşılmıştır. Aracın aynı model ve ayıpsızının stoklarda bulunmaması misli ile değiştirilme kararı verilmesine -İİK’nun 24.maddesinin uygulanma kabiliyeti nedeniyle- engel değildir. Davacı vekili son oturumda dilekçedeki terditli talebini misli ile değiştirmeden yana olduğunu imzasıyla bildirmiş ve dosya kapsamına göre bu husus için 4822 s.K.nun 4.maddesindeki gerekli şartlar oluşmuş, dava sabit olmuştur ) gerekçesiyle davanın kabulüne, dava konusu aracın davalılardan Ç… Tic. Ltd.Şti. ne iadesine ve ayıpsız olan aynı nitelikli misli ile değiştirilmek suretiyle davacıya teslimine, infaz sırasında İİK’nun 24.maddesinin nazara alınmasına karar vermiş; bu karar, Özel Dairece metni yukarıda bulunan ilamla bozulmuştur.
Bozma ve direnme kararlarının içerik ve kapsamları itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda 2004 model aracın davacı tarafından uzun süre kullanılmış olması, aynı model aracı temin etme güçlüğü gibi nedenler gözetildiğinde, aracın misliyle değiştirilmesi yönünde hüküm kurulmasının hakkaniyete uygun bulunup, bulunmadığı; söz konusu ayıp nedeniyle davacının uğradığı zararın ( araçtaki değer kaybının ) yeniden belirlenmesi suretiyle, ortaya çıkacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesinin gerekip, gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Dava konusu 3. A.. 36 plaka sayılı, H… G… marka hususi otomobilin 17.05.2004 tarihli faturayla davacı tarafından davalılardan Ç… Motorlu Araçlar San. Tic. Ltd. Şti.den satın ve 19.05.2004 tarihinde teslim alındığı, trafikte davacı adına tescil edildiği, davacının 20.05.2004 tarihinde sol arka kapıdaki boyada ton farkı olduğu iddiasıyla aracı anılan davalı satıcı Ç… Motorlu Araçlar San. Tic. Ltd. Şti. ne başvurduğu; anılan davalı şirketin antetli kağıdına yazılan, şirketin kaşesini de taşıyan ve mekanik şefi A… T… tarafından imzalanan 31.05.2004 tarihli belgede aynen “19.05.2004 günü teslim edilen; … Ş… No’lu H… G… marka aracın sol arka kapısında ton farkı olduğu müşteri tarafından fark edilip, 20.05.2004 tarihinde aracı geri getirmiştir. Servisimizde yapılan kontroller sonucu aracın üretim hatalı olduğu anlaşılmıştır.” şeklinde ifadelere yer verildiği sabit ve çekişmesizdir.
Davacı vekilinin 13.01.2005 tarihli dilekçesi üzerine dava konusu araçta 14.01.2005 tarihinde yapılan delil tespiti sonucunda makine mühendisi tarafından düzenlenen 18.01.2005 günlü tespit raporunda, sol arka kapının boyasında diğer kapılara göre ton farkı bulunduğu, bu ayıbın satın almadan önce alıcıya bildirilmediği, normal bir tüketici tarafından fark edilmesinin mümkün olmadığı, gizli ve esaslı ayıp niteliği taşıdığı belirtilmiştir.
Yargılama sırasında, araç üzerinde yapılan inceleme sonucunda D… Müh. Fak. Mak. Böl Otomotiv Anabilim Dalı Emekli Öğretim Üyesi tarafından düzenlenen 25.06.2006 tarihli bilirkişi raporunda da, aracın sol arka kapısının menteşe cıvatalar sökülmek suretiyle yerinden çıkarılmış olduğu, sadece dış yüzeyinin boyandığı, kullanılan boyanın aynı renkte ve fakat daha koyu bir tonda ve kalınlığının da daha fazla olduğu, boyanan sol arka kapının sol ön kapı, ana gövde ve orta direk ile olan aralıklarında düzgünsüzlükler bulunduğu, yerine montajının düzgün yapılmadığı yönünde tespitlere yer verildikten sonra, sonuç bölümünde “Aracın sol arka kapısının sonradan boyanmış olduğu ve kapı üzerindeki boyanın orijinal fabrika boyası olmadığı, bu tür bir ayıbın tüketici tarafından aracın satın alınması esnasında fark edilmesinin mümkün olmadığı, araçtaki bu ayıbın satıcı tarafından davacı araç sahibine bildirilmemesi nedeniyle de etik bir davranış olmadığı, araçta oluşan değer kaybının ise 2.000,-YTL olduğu kanaatine varılmıştır.” şeklinde sonuç ve kanaat bildirilmiştir.
Davacı vekili, bu rapora karşı beyanlarını içeren 12.05.2006 günlü dilekçesinde araçtaki değer kaybının eksik hesaplandığını, gerçekte %50 oranında değer kaybı bulunduğunu ileri sürmüş ve dilekçenin sonuç bölümünde, dava konusu aracın kusursuz ve hasarsız bir misli ile değiştirilmesini talep etmiştir. Davacı vekilinin 25.05.2006 günlü otumdaki imzalı beyanı da “Biz dava dilekçemizdeki terditli taleplerimizden öncelikle aracın kusursuz olan ayıpsız misli ile değiştirilmesini istiyoruz. Araç halen müvekkilimdedir” şeklindedir. Aynı oturumda davalı H… A… Otomotiv San. Tic. A.Ş. vekili, bilirkişi raporunun takdirini mahkemeye bıraktığını, davacının misli ile değiştirme talebini kabul etmediğini bildirmiştir.
Maddi olguya ve toplanan delillere ilişkin olarak buraya kadar yapılan açıklamalara göre; davalılardan H… A… Otomotiv San.Tic.A.Ş. tarafından üretilip, diğer davalı Ç… M… Araçlar San. Tic. Ltd. Şti. tarafından 17.05.2004 tarihli faturayla sıfır kilometre araç niteliğiyle davacıya satılıp, 19.05.2004 tarihinde teslim edilen ve 3. A.. 36 plaka sayısıyla davacı adına tescili gerçekleşen H… G… marka hususi otomobilin sol arka kapısının yerinden çıkartıldığı, boyasının orijinal fabrika boyası olmadığı, aracın diğer kısımlarındaki boyalarla ton ve kalınlık farkı taşıdığı; davacı alıcının, bilirkişi raporlarında gizli ayıp olarak nitelendirilen bu durumu, aracı teslim aldıktan sonra hemen fark edip, ertesi gün satıcı davalı şirketin teknik servisine başvurduğu ve içeriği yukarıda açıklanan 31.05.2004 tarihli belgenin düzenlendiği sabittir.
Uyuşmazlığın, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında bulunduğu da çekişmesizdir. Bu noktada, konuya ilişkin yasal düzenlemeler ( hukuksal durum ) ve Yargıtay uygulaması hakkında açıklamalar yapılmasında yarar görülmüştür:
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesi;“Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da reklam ve ilânlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar, ayıplı mal olarak kabul edilir.Tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte ayıplı malın neden olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan ve/veya kullanımdaki diğer mallarda zarara neden olan hallerde imalatçı-üreticiden tazminat isteme hakkına da sahiptir.( Değişik üçüncü fıkra: 21/2/2007-5582/22 md. ) İmalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı ve 10. maddenin beşinci fıkrasına veya 10/B maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre kredi veren, ayıplı maldan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı müteselsilen sorumludur. 10/B maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre kredi veren konut finansmanı kuruluşunun sorumluluğu teslim tarihinden itibaren 1 yıl süre ve kullandırdığı kredi miktarı ile sınırlıdır. Konut finansmanı kuruluşları tarafından 10/B maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre verilen kredilerin devrolması halinde dahi, kredi veren konut finansmanı kuruluşunun sorumluluğu devam eder. Krediyi devralan kuruluş bu madde kapsamında sorumlu olmaz. Ayıplı malın neden olduğu zarardan dolayı birden fazla kimse sorumlu olduğu takdirde bunlar müteselsilen sorumludurlar. Satılan malın ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Bu madde ile ayıba karşı sorumlu tutulanlar, ayıba karşı daha uzun bir süre ile sorumluluk üstlenmemişlerse, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın tüketiciye teslimi tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir…” Hükmünü taşımaktadır. Anılan Kanun’un 6/3/2003 gün ve 4822 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle değişik 13. maddesi “İmalatçı veya ithalatçılar ithal ettikleri veya ürettikleri sanayi malları için Bakanlıkça onaylı garanti belgesi düzenlemek zorundadır. Mala ilişkin faturanın tarih ve sayısını içeren garanti belgesinin tekemmül ettirilerek tüketiciye verilmesi sorumluluğu satıcı, bayi veya acenteye aittir. Garanti süresi malın teslim tarihinden itibaren başlar ve asgari iki yıldır. Ancak, özelliği nedeniyle bazı malların garanti şartları, Bakanlıkça başka bir ölçü birimi ile belirlenebilir.
Satıcı; garanti belgesi kapsamındaki malların, garanti süresi içerisinde arızalanması halinde malı işçilik masrafı, değiştirilen parça bedeli ya da başka herhangi bir ad altında hiçbir ücret talep etmeksizin tamir ile yükümlüdür. Tüketici onarım hakkını kullanmışsa, garanti süresi içerisinde sık arızalanması nedeniyle maldan yararlanamamanın süreklilik arz etmesi veya tamiri için gereken azami sürenin aşılması veya tamirinin mümkün bulunmadığının anlaşılması hallerinde, 4. maddede yer alan diğer seçimlik haklarını kullanabilir. Satıcı bu talebi reddedemez. Tüketicinin bu talebinin yerine getirilmemesi durumunda satıcı, bayi, acente, imalatçı-üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur…” şeklindedir. Yine, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Satış Sonrası Hizmetler” başlıklı, 6/3/2003 gün ve 4822 sayılı Kanun’un 22. maddesiyle değişik 15. maddesinde; “İmalatçı veya ithalatçılar, sattıkları, ürettikleri veya ithal ettikleri sanayi malları için o malın Bakanlıkça tespit ve ilân edilen kullanım ömrü süresince, yeterli teknik personel ve yedek parça stoku bulundurmak suretiyle bakım ve onarım hizmetlerini sunmak zorundadırlar. İmalatçı veya ithalatçıların bulundurmaları gereken yedek parça stok miktarı Bakanlıkça belirlenir. İthalatçının herhangi bir şekilde ticari faaliyetinin sona ermesi halinde, kullanım ömrü süresince bakım ve onarım hizmetlerini, o malın yeni ithalatçısı sunmak zorundadır. Bakanlık, hangi mallar için servis istasyonları kurulmasının zorunlu olduğu ile servis istasyonlarının kuruluş ve işleyişine dair usul ve esasları Türk Standartları Enstitüsünün görüşünü alarak tespit ve ilânla görevlidir.
Garanti belgesiyle satılmak zorunda olan bir sanayi malının garanti süresi sonrasında arızalanması durumunda, o malın Bakanlıkça belirlenen azami tamir süresi içerisinde onarımı zorunludur.” Hükmüne yer verilmiştir. Sanayi Mallarının Satış Sonrası Hizmetleri Hakkında Yönetmelik’in 11. maddesinde, “Servis istasyonları, kendilerine intikal ettirilen arızalı mallar ile ilgili olarak aşağıda belirtilen hususları içeren servis fişini tekemmül ettirmek ve tüketicilere vermek zorundadırlar…” hükmü bulunmakta, aynı Yönetmelik’in 10/3. maddesinde de bu hükme atıf yapılmak suretiyle, “Servis istasyonları, Madde 11 de belirtilen hususları içeren servis fişini düzenlemek ve bir nüshasını tüketicilere vermek zorundadır.” Denilmektedir.
Konuya ilişkin bu düzenlemelerin ortaya koyduğu hukuksal durum, somut olayla sınırlı olarak ve özetle şudur:
Satılan maldaki ayıp açık ayıp niteliğinde ise, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4/2. maddesi uyarınca malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde; gizli ayıp niteliğinde ise, aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca dava zamanaşımı süresi içinde ve ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal ( dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede ), ihbar edilmelidir. Ayıp ağır kusur veya hile ile gizlenmişse zamanaşımı süresinden yararlanılamaz. Ayıbın açık mı, yoksa gizli mi olduğunun tayininde ortalama ( vasat ) bir tüketicinin bilgisi dikkate alınır.Somut olayda, davacı tüketicinin 17.05.2004 günlü faturayla satın ve 19.05 2004 tarihinde teslim aldığı otomobili, sol arka kapısının boyasında ton farkı olduğu iddiasıyla ertesi gün ( 20.05.2004 tarihinde ) satıcı davalı şirkete götürerek, durumu tespit ettirdiği yukarıda değinilen 31.05.2004 tarihli belge içeriğiyle sabit ve böylece, davacının ayıp ihbarını yasal süre içerisinde yapmış olduğu hususu ve ayrıca, satıma konu aracın üreticisi durumundaki davalı H… A… Otomotiv San.Tic.A.Ş. nin de müteselsil sorumluluk altında bulunduğu, çekişmesizdir.4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un metni yukarıya alınmış olan 4/2. maddesi, süresi içerisinde ayıbı satıcıya bildirmiş olan tüketiciye, dört ayrı seçenekten birini kullanma hakkını tanımış, bunlardan herhangi birini seçmekte tüketiciyi özgür bırakmış ve dahası, satıcıyı da, tüketicinin seçtiği hak çerçevesindeki talebini yerine getirmekle yükümlü kılmıştır. Bu hükme göre, tüketicinin seçebileceği ve satıcının yerine getirmekle yükümlü olduğu haklardan biri, satılan ayıplı malın ayıpsız misliyle değiştirilmesidir. Somut olayda davacının seçimi ve talebi de bu yöndedir. Öte yandan; uyuşmazlıkla ilgili hükümlerine yukarıda kısaca değinilen Sanayi Mallarının Satış Sonrası Hizmetleri Hakkında Yönetmelik uyarınca, görülmekte olan davanın konusunu oluşturan otomobil gibi sınai mallarda, her satıcı, yetkili servisleri eliyle satış sonrası hizmet vermek zorundadır. Yetkili servise yapılan başvuru tarihinden itibaren yapılan ve yapılması gerekirken yapılmayan işlemler, satıcının sorumluluğundadır. Üretici de müteselsil sorumluluk altındadır. Somut olayda; davacı tüketicinin başvurusu üzerine aracın üretim hatasından kaynaklanan bir ayıp taşıdığı davalı satıcının servisince tespit edilip, bunu ortaya koyan belge düzenlenmiş, ancak, davacının tercihi yönünde herhangi bir işlem yapılmamış; satış sonrası hizmetler ile ilgili olarak yukarıda değinilen Kanun ve Yönetmelik hükümlerinin gerekleri yerine getirilmemiştir. Davacı tüketicinin davaya kadar, hatta dava açtıktan sonra aracı kullanmış olması, davalıları yasal sorumluluktan kurtarmaz. Zira; somut olayda davacı, baştan beri sözleşmeyi ayakta tutarak malın ayıpsız bir yenisi ile değiştirilmesini istediğine göre, ayıpsız yeni mal kendisine teslim edilinceye kadar, elindekini iade yükümlülüğü altında değildir; iade yükümlülüğü ancak, davacının, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme hakkını kullanması halinde gündeme gelebilecek bir olgudur. Keza; aynı model aracın stoklarda bulunmaması ve bu nedenle temin edilmesinin güç olması da, İcra ve İflas Kanunu’nun 24/4. maddesi hükmü karşısında, davalıların açıklanan sorumlulukları yönünden sonuca etkili değildir. Hal böyle olunca; dava konusu aracın ayıpsız misliyle değiştirilmesi yönündeki davacı tercihi hukuken haklıdır ve davalılar bu tercihin gereklerini yerine getirme yükümlülüğü altındadır. Yerel Mahkemenin aynı gerekçeye dayalı olan direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, onanmalıdır.
SONUÇ : Davalılardan H… A… Otomotiv San.Tic.A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığından, 04.03.2009 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/7842
K. 2009/6797
T. 14.12.2009
• ESER SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN İŞ BEDELİNİN TAHSİLİ ( İtirazın İptali İstemi – Davalı İş Sahibince Eser Teslim Alınmış Olmasına Rağmen Makul Sürede Ayıp İhbarında Bulunulmadığından Bu İşlerin Zimnen Kabul Edilmiş Sayılacağı )
• AYIP İHBARI ( Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan İş Bedelinin Tahsili – Davalı İş Sahibince Eser Teslim Alınmış Olmasına Rağmen Makul Sürede Ayıp İhbarında Bulunulmadığından Bu İşlerin Zimnen Kabul Edilmiş Sayılacağı )
• ZIMNİ KABUL ( Davalı İş Sahibince Eser Teslim Alınmış Olmasına Rağmen Makul Sürede Ayıp İhbarında Bulunulmadığından Bu İşlerin Zimnen Kabul Edilmiş Sayılacağı )
• İTİRAZIN İPTALİ (Alacağın Varlığı ve Miktarı Yapılan Yargılamada Alınan Bilirkişi Raporuyla Belirlendiğinden Borçlu İtirazında Tamamen Haksız ve Alacak da Likit Olmadığından İcra İnkâr Tazminatı İsteminin Reddi Gerektiği)
• İCRA İNKAR TAZMİNATI ( İş Bedelinin Tahsili – Alacağın Varlığı ve Miktarı Yapılan Yargılamada Alınan Bilirkişi Raporuyla Belirlendiğinden Borçlu İtirazında Tamamen Haksız ve Alacak da Likit Olmadığından Reddi Gerektiği )
818/m.355,359,362
2004/m.67
ÖZET : Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedeli alacağının tahsili için yapılan ilâmsız icra takibine itirazın iptâli istemine ilişkindir. İş bedelinin götürü olarak kararlaştırıldığı işlerde yüklenicinin hakettiği iş bedelinin gerçekleştirilen imalâtın tüm işe göre oranının saptanması ve bulunacak oranın götürü bedele uygulanması suretiyle belirlenmesi gerekir. Açık ayıpların eserin teslimden sonra işlerin mutad cereyanına göre derhal yükleniciye ihbarı zorunlu olup, davalı iş sahibince eser teslim alınmış olmasına rağmen makul sürede ayıp ihbarında bulunulmadığından bu işlerin zimnen kabul edilmiş sayılması gerekir. Alacağın varlığı ve miktarı yapılan yargılamada alınan bilirkişi raporuyla belirlendiğinden borçlu itirazında tamamen haksız ve alacakda likit değildir. Bu halde de koşulları oluşmayan icra inkâr tazminatı isteminin reddi gerekir.
DAVA : Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedeli alacağının tahsili için yapılan ilâmsız icra takibine itirazın iptâli ve takibin devamı istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre taraf vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Yanlar arasında imzalanan ve tarafları bağlayıcı olduğu kabul edilen 22.07.2005 tarihli sözleşme ile davacı yüklenici davalı iş sahibine ait 6 adet villanın kaba sıvasının yapılması ile çatı katı balkon kısmına ince sıva yapılması işini üstlenmiş, sözleşmede tarafların yükümlülükleri belirlenmiş, iş bedeli olarakta her bir villa için 1.400,00 TL götürü bedel kararlaştırılmıştır. İş bedelinin götürü olarak kararlaştırıldığı işlerde Dairemizin yerleşik uygulamalarına göre yüklenicinin hakettiği iş bedelinin gerçekleştirilen imalâtın tüm işe göre oranının saptanması ve bulunacak oranın götürü bedele uygulanması suretiyle belirlenmesi gerekir. Bilirkişi raporuna göre, davacı tarafından üstlenilen işler yapılmış olmakla birlikte bir kısım eksik işler bulunduğu ve bir kısım işlerinde ayıplı yapıldığı anlaşılmaktadır. Açık ayıpların BK’nın 359. maddesi hükmünde, eserin teslimden sonra işlerin mutad cereyanına göre derhal yükleniciye ihbarı zorunlu olup, davalı iş sahibince eser teslim alınmış olmasına rağmen makul sürede ayıp ihbarında bulunulmadığından bu işlerin BK’nın 362/II. maddesi uyarınca zimnen kabul edilmiş sayılması gerekir. Bu durumda mahkemece hükme esas raporu veren bilirkişiden alınacak ek raporla iş sahibince açık ayıplı imalâtlar süresinde ihbarda bulunmamak suretiyle kabul edilmiş sayıldığından eksik işler ve gizli ayıplar dikkate alınarak gerçekleştirilen imalâtın tüm işe göre oranı tespit ettirilmek ve bu oranın götürü bedele uygulanmak suretiyle hak edilen iş bedeli hesaplattırılıp bu miktar üzerinden itirazın iptâline karar verilmesi gerekirken, dava tarihi 30.01.2006 olduğu halde 2007 yılı piyasa rayiçlerine göre gizli ve açık ayıp ayrımı yapmaksızın hesaplama yapan bilirkişi raporuna itibarla yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.Öte yandan İİK’nın 67/II. maddesi uyarınca itirazın iptâli davalarında icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için borçlunun itirazında haksız ve alacağın likit olması gerekir. Alacağın varlığı ve miktarı yapılan yargılamada alınan bilirkişi raporuyla belirlendiğinden borçlu itirazında tamamen haksız ve alacakda likit değildir. Bu halde de koşulları oluşmayan icra inkâr tazminatı isteminin reddi gerekirken kabulü isabetsiz olmuştur. Kararın belirtilen sebeplerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1. ) bendde açıklanan nedenlerle tarafların diğer temyiz itirazlarının reddine, ( 2. ) bent uyarınca kabulü ile hükmün taraflar yararına BOZULMASINA, fazla alınan temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden taraflara geri verilmesine, 14.12.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
14. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/9068
K. 2011/11860
T. 11.10.2011
• ESER SÖZLEŞMESİ ( İtirazın İptali ve İcra İnkar Tazminatı – Fason İmalat Üzerinde Bilirkişi İncelemesi Yaptırmak ve İmal Edilen Kumaşların Ayıplı Olup Olmadığını Tespit Etmek ve Ayıplı İse Bunun Niteliğini Bilirkişiye Tespit Ettirmek Gerektiği )
• AYIP İHBARI ( Ne Zaman Yapıldığı Hususunda Dinlenen Tanığı Tekrar Çağırarak Dinlemek Gerektiği/İmal Edilen Kumaşların Ayıplı Olup Olmadığını Tespit Etmek ve Ayıplı İse Bunun Niteliğini Bilirkişiye Tespit Ettirmek Gerektiği – İtirazın İptali İstemi )
• BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ ( Eser Sözleşmesi/İtirazın İptali – Fason İmalat Üzerinde Bilirkişi İncelemesi Yaptırmak ve İmal Edilen Kumaşların Ayıplı Olup Olmadığını Tespit Etmek ve Ayıplı İse Bunun Niteliğini Bilirkişiye Tespit Ettirmek Gerektiği )
818/m.360
6762/m.20,25
6100/m.266
ÖZET : Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan cari hesap alacağının tahsili için girişilen icra takibine itirazın iptali ve icra inkar tazminatı tahsili istemleriyle açılmıştır. Fason imalat üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırmak, imal edilen kumaşların ayıplı olup olmadığını tespit etmek, ayıplı ise bunun niteliğini bilirkişiye tespit ettirmek, davalının ayıp ihbarını ne zaman yaptığı hususunda dinlenen tanığı tekrar çağırarak dinlemek, kumaşlarda ayıp bulunmakta ise Borçlar Kanunu’nun 360. maddesi gereğince davalının hangi seçenekten yararlanabileceğini keza bilirkişiye inceletmek ve böylelikle oluşacak sonucu uygun hüküm kurmak olmalıdır.
DAVA : Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 20.07.2006 gününde verilen dilekçe ile itirazın iptali ve icra inkar tazminatı istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 09.02.2010 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan cari hesap alacağının tahsili için girişilen icra takibine itirazın iptali ve icra inkar tazminatı tahsili istemleriyle açılmıştır. Davalı, davacıya cari hesap ilişkisi nedeniyle borcu bulunmadığını, kaldı ki teslim edilen eserde ayıplar bulunduğunu, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davacıya ayıp ihbarı Türk Ticaret Kanunu’nun 20. ve 25.maddeleri uyarınca yöntemine uygun yapılmadığından ve ayıp ihbar süresi anlaşılamadığından bahisle dava kabul edilmiştir. Hükmü, davalı temyiz etmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın özünde çözülmesi gereken sorun, davacının yapımını üstlendiği fason kumaş boyalarının ayıplı imal edilip edilmediği, ayıplı imal edilmişse ayıp ihbarının bulunup bulunmadığı ve süresinde yapılıp yapılmadığı noktalarında toplanmaktadır. Bir tanımlama yapmak gerekirse eserdeki ayıp, sözleşmede üzerinde anlaşılan ( yüklenicinin esere ilişkin olarak zikrettiği ) niteliklerin veya dürüstlük kuralları gereğince bulunması gereken lüzumlu niteliklerin meydana getirilen eserde bulunmamasıdır. Başka bir ifadeyle, eserde sözleşme ve dürüstlük kurallarına göre olması gereken vasıfla fiilen mevcut olan arasındaki fark ayıptır. Açık ayıp, eserin iş sahibine teslimi anında kolaylıkla görülebilen ayıplardır. Buna karşılık gizli ayıp, eserin tesliminden sonra ve kullanımı sırasında kendini gösteren ayıp türüdür. Yüklenicinin ayıba karşı tekeffül borcundan söz edebilmek için diğer şartların dışında eserin ayıplı meydana getirilmesi ve bu haliyle iş sahibine teslim edilmesi, eserdeki ayıbın yükleniciden kaynaklanması, iş sahibinin de eserin muayene ederek varsa ayıpları yükleniciye ihbar etmiş olması gerekir. Burada yeri gelmişken belirtilmelidir ki, Türk Ticaret Kanunu’nun 25. maddesindeki ayıp ihbarı ve o maddede öngörülen süreler ticari satımla ilgilidir. Başka bir anlatımla, Türk Ticaret Kanunu’nun 25. maddesinin eser sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda uygulama yeri yoktur. Eser sözleşmelerinde ise, meydana getirilen eserde açık ayıp varsa ihbarın Borçlar Kanunu’nun 359. maddesine göre eserin tesliminden sonra işlerin mutat cereyanına göre imkan bulunur bulunmaz yapılması, eser gizli ayıplar taşıyorsa buna ilişkin ihbarın da aynı yasanın 362. maddesine göre ayıpların ortaya çıktığına vakıf olunduğunda ihbar edilmesi gerekir. Ayıp ihbarı yazılı yapılabileceği gibi, sözlü de yapılabilir. Sözlü yapılan ayıp ihbarının ise tanık sözleriyle ispat edilmesi olanaklıdır. Önemli olan ihbarın herhangi bir şekilde yapıldığının kanıtlanmasıdır. Ayıba karşı tekeffül borcunun varlığı halinde, yapıldığının kanıtlanmasıdır. Ayıba karşı tekeffül borcunun varlığı halinde, alacaklıya tanınan haklar ise Borçlar Kanunu’nun 360. maddesinde gösterilmiştir. Ayıbın hukuken ne olduğuna ve ayıp ihbarı ile ayıba karşı tekeffül borcuna ilişkin bu genel açıklamalardan sonra, somut olaya gelince; Davalı iş sahibi, fason boyanan kumaşların ayıplı olduğunu ve bunlar nedeniyle bedel ödenmemesi gerektiğini savunmuş, ayıp ihbarının yapıldığını dinlettiği tanık ifadesiyle kanıtlamıştır. Şayet mahkemece, ayıp ihbarının süresi hakkında duraksama varsa, ihbarın ne zaman yapıldığı konusunda tanığın yeniden çarılarak dinlenmesi ve süresi hakkında bir kanata varılması mümkündür. Ancak burada önemli olan ve öncelikle üzerinde durulması gereken husus, fason imalatta ayıp bulunup bulunmadığının, bulunmakta ise bunun gizli ya da açık ayıp olup olmadığının saptanmasıdır. Bunun içinde kuşkusuz 6100 sayılı HMK’nın 266. maddesi gereğince bilirkişi incelemesi yapılması gerekir. Bütün bu anlatılanlardan sonra, Fason imalat üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırmak, imal edilen kumaşların ayıplı olup olmadığını tespit etmek, ayıplı ise bunun niteliğini bilirkişiye tespit ettirmek, davalının ayıp ihbarını ne zaman yaptığı hususunda dinlenen tanığı tekrar çağırarak dinlemek, kumaşlarda ayıp bulunmakta ise Borçlar Kanunu’nun 360. maddesi gereğince davalının hangi seçenekten yararlanabileceğini keza bilirkişiye inceletmek ve böylelikle oluşacak sonuca uygun hüküm kurmak olmalıdır. Eksik inceleme ve araştırmaya dayalı karar, açıklanan nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde iadesine, 11.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
14. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/110
K. 2007/3594
T. 3.4.2007
• HASILAT KİRA İLİŞKİSİNE DAYALI MENFİ TESPİT İSTEMİ (1 Yıl Süreli Kira Sözleşmesi Sona Erecekken Kiralayan İdareye Ayıp İhbarını Bildirmiş Olmakla Kiralanan Alanı Mevcut Hali İle Benimsemiş Sayıldığı)
• KİRA SÖZLEŞMESİ ( Hasılat Kira İlişkisine Dayalı Menfi Tespit İstemi – 1 Yıl Süreli Kira Sözleşmesi Sona Erecekken Kiralayan İdareye Ayıp İhbarını Bildirmiş Olmakla Kiralanan Alanı Mevcut Hali İle Benimsemiş Sayıldığı)
• AYIP İHBARI ( 1 Yıl Süreli Kira Sözleşmesi Sona Erecekken Kiralayan İdareye Ayıp İhbarını Bildirmiş Olmakla Kiralanan Alanı Mevcut Hali İle Benimsemiş Sayıldığı )
• KİRALANANIN MEVCUT HALİ İLE BENİMSENMİŞ OLMASI ( 1 Yıl Süreli Kira Sözleşmesi Sona Erecekken Kiralayan İdareye Ayıp İhbarını Bildirmiş Olmakla )
818/m.270,272
ÖZET : Dava, düzenlemesi Borçlar Kanununun 270 ve devamı maddelerinde yapılan hasılat kira ilişkisine dayanan menfi tespit istemine ilişkindir. Davacı kiracı kiralanan yerin tesliminden sonra kiralanan alanda ilan edilen miktarda malzeme rezervi bulunmadığını tespit ettiklerini, böylelikle Borçlar Kanununun 272. maddesinin yaptığı yollama nedeniyle aynı Kanununun 249. madde uygulama koşulları ortaya çıktığından davalı kiralayanın kendilerinden kira parası isteyemeyeceğini iddia etmişse de bu iddiasını davadan önce yaptırdığı bir tespite dayandırmadığı gibi yargılama aşamasında da kanıtlayamamıştır. Kaldı ki; 1 yıl süreli kira sözleşmesi 14.4.2005 tarihinde sona erecekken kiralayan idareye 19.10.2004 tarihinde ayıp ihbarını bildirmiş olmakla kiralanan alanı mevcut hali ile benimsemiş sayılır. Bu nedenle Mahkemece davanın kabul edilmiş olması isabetlidir.
DAVA : Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 17.1.2005 gününde verilen dilekçe ile menfi tesbit ve tazminat isteminde bulunmuş, birleştirilen davada da Hazine tarafından alacak istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; menfi tespit ve tazminat isteminin reddine, birleştirilen davanın kısmen kabulüne dair verilen 27.9.2005 günlü hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davacı ( davalı ) Günerigök Ltd.Şti. vekili tarafından istenilmekle tayin olunan 3.4.2007 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı ( davalı ) vekili gelmedi. Karşı taraftan davalı ( davacı ) Hazine vekili Av.Armağan Örücü geldi. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, düzenlemesi Borçlar Kanununun 270 ve devamı maddelerinde yapılan hasılat kira ilişkisine dayanan menfi tespit istemine ilişkindir. Birleştirilen davada kiralayan Hazine ödenmeyen kira parasının tahsilini istemiştir. Mahkemece kiracı tarafından açılan menfi tespit davasının reddine, kiralayan Hazinenin açtığı birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Hükmü davacı ve birleşen davalının davalısı kiracı şirket temyiz etmiştir. Taraflar arasındaki kira sözleşmesi 13.10.2003 tarihinde imzalanmış, 14.10.2003 tarihinde de idari makamlarca onaylanmıştır. Sözleşmenin özel şartlar bölümü 1. maddesine göre sözleşme süresi 1 yıldır. Bu süre yer tesliminden itibaren başlayacak yer teslimi özel idareden ruhsat alındığı tarihte yapılacak, ancak 6 ay içinde ruhsat alınmazsa 6 ayın sonunda yer teslim edilmiş sayılacaktır. Davacı tarafından ruhsat alınmadığına göre 1 yıllık kira süresinin başlangıcının 14.4.2004 tarihi olduğunun kabulü gerekir. Yine, sözleşmedeki özel şartnamede kiralanan sahadan 19.962 metreküp kum malzemesi sağlanacağı kabul edilmiştir. Davacı kiracı kiralanan yerin tesliminden sonra kiralanan alanda ilan edilen miktarda malzeme rezervi bulunmadığını tespit ettiklerini, böylelikle Borçlar Kanununun 272. maddesinin yaptığı yollama nedeniyle aynı Kanununun 249. madde uygulama koşulları ortaya çıktığından davalı kiralayanın kendilerinden kira parası isteyemeyeceğini iddia etmişse de bu iddiasını davadan önce yaptırdığı bir tespite dayandırmadığı gibi yargılama aşamasında da kanıtlayamamıştır. Kaldı ki; 1 yıl süreli kira sözleşmesi 14.4.2005 tarihinde sona erecekken kiralayan idareye 19.10.2004 tarihinde ayıp ihbarını bildirmiş olmakla kiralanan alanı mevcut hali ile benimsemiş sayılır.
SONUÇ : Mahkemece bütün bu olgular gözetilerek davanın yazılı olduğu şekilde kabulünde yanılgıdan söz edilemeyeceğinden yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve tüm dosya içeriğine göre davacı ve birleştirilen davanın davalısı kiracı şirketin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, 500.00 YTL duruşma vekalet ücretinin davacı-birleştirilen davanın davalısından alınarak, davalı-birleştirilen davanın davacısına verilmesine, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine, 03.04.2007 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
14. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/14440
K. 2011/16176
T. 27.12.2011
• ESERDEKİ EKSİK VE AYIPLARIN BEDELİNİN TAHSİLİ ( Yapılmayan İşin Ayıpla Bir İlgisi Olmadığından ve İş Sahibine Teslim Edilmeyen İş Bölümü Olduğundan Bunlar İçin Ayıp İhbarı Gerekmediği )
• BİLİRKİŞİ RAPORU ( Hüküm Altına Alınan Tutarın Eserdeki Gizli Ayıplı İşlerle İlgili Olduğu/Bilirkişi Sözleşmeye Göre Yapılması Gerektiği Halde İmal Edilerek Davacıya Teslim Edilmeyen Banyo Küvetlerini Eksik İş Yerine Açık Ayıplı İş Olarak Nitelendirdiği/ Yapılmayan İşin Ayıpla Bir İlgisi Olmadığından Ayıp İhbarı Gerekmediği)
• AYIP İHBARI ( Eserdeki Eksik ve Ayıpların Bedelinin Tahsili/Eser Sözleşmesine Dayalı İtirazın İptali – Yapılmayan İşin Ayıpla Bir İlgisi Olmadığından ve İş Sahibine Teslim Edilmeyen İş Bölümü Olduğundan Bunlar İçin Ayıp İhbarı Gerekmediği )
• GİZLİ AYIP ( Eserdeki Eksik ve Ayıpların Bedelinin Tahsili – Hüküm Altına Alınan Tutarın Eserdeki Gizli Ayıplı İşlerle İlgili Olduğu – Yapılmayan İşin Ayıpla Bir İlgisi Olmadığından ve İş Sahibine Teslim Edilmeyen İş Bölümü Olduğundan Bunlar İçin Ayıp İhbarı Gerekmediği )
• EKSİK VE AYIP BEDELİNİN TAHSİLİ ( Yapılmayan İşin Ayıpla Bir İlgisi Olmadığından ve İş Sahibine Teslim Edilmeyen İş Bölümü Olduğundan Bunlar İçin Ayıp İhbarı Gerekmediği – Eser Sözleşmesine Dayalı İtirazın İptali )
• İTİRAZIN İPTALİ ( Eser Sözleşmesine Dayalı – Eserdeki Eksik ve Ayıpların Bedelinin Tahsili/Eser Sözleşmesine Dayalı İtirazın İptali – Yapılmayan İşin Ayıpla Bir İlgisi Olmadığından ve İş Sahibine Teslim Edilmeyen İş Bölümü Olduğundan Bunlar İçin Ayıp İhbarı Gerekmediği )
818/m.359,362
ÖZET : Dava, eserdeki eksik ve ayıpların bedelinin tahsili için girişilen icra takibine itirazın iptali istemiyle açılmıştır. Yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporuna göre mahkemece hüküm altına alınan tutarın eserdeki gizli ayıplı işlerle ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Ne var ki, bilirkişi sözleşmeye göre yapılması gerektiği halde imal edilerek davacıya teslim edilmeyen banyo küvetlerini eksik iş yerine açık ayıplı iş olarak nitelendirmiştir. Oysa, yukarıda söz edildiği üzere yapılmayan işin ayıpla bir ilgisi olmadığından ve iş sahibine teslim edilmeyen iş bölümü olduğundan bunlar için ayıp ihbarı gerekmez.
DAVA : Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 31.08.2010 gününde verilen dilekçe ile eser sözleşmesine dayalı olarak yapılan icra takibine itirazın iptali ve tazminat, 24.11.2010 tarihli ıslah dilekçesi ile eksik ve ayıplı işler nedeniyle alacak istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 12.05.2011 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili ve davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, eserdeki eksik ve ayıpların bedelinin tahsili için girişilen icra takibine itirazın iptali istemiyle açılmış, davacı 24.11.2010 tarihli ıslah dilekçesiyle istemini alacağın tahsili talebine dönüştürmüştür. Davalı, teslime rağmen ayıp ihbarında bulunulmadığını, kaldı ki eseri sözleşmeye, fen ve amacına uygun meydana getirerek teslim ettiğini, açılan davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, bilirkişi raporuna bağlı kalınarak 3.086,40 TL asıl alacak üzerinden girişilen icra takibine davalının itirazının iptaline, icra inkar tazminatı isteminin reddine, fazla istemin de reddine karar verilmiştir. Hükmü, taraflar temyiz etmiştir.
1-Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve tüm dosya içeriğine göre davalının bütün temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Davacının temyiz itirazlarına gelince; Taraflar arasındaki 03.10.2003 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin varlığı ve içeriği çekişmeli değildir. Bu sözleşmeye göre davacıya yapıdaki 6 ve 18 numaralı bağımsız bölümlerin bırakılması kararlaştırılmıştır. Yine aynı sözleşmenin “özel teknik şartname” başlıklı bölümünde davalı yüklenicinin banyolara klozet, ayaklı lavabo ve küvet koyması kararlaştırılmıştır. Davacı arsa sahibi, kendisine bırakılması kararlaştırılan bağımsız bölümlerde ayıp ve eksiklikler bulunduğunu bildirerek davalı aleyhine icra takibine girişmiş ve eldeki davayı açmıştır. Bir tanımlama yapmak gerekirse eserdeki ayıp, sözleşmede üzerinde anlaşılan ( yüklenicinin esere ilişkin olarak zikrettiği ) niteliklerin veya dürüstlük kuralları gereğince bulunması gereken lüzumlu niteliklerin meydana getirilen eserde bulunmamasıdır. Başka bir ifadeyle, eserde sözleşme ve dürüstlük kurallarına göre olması gereken vasıfla fiilen mevcut olan arasındaki fark ayıptır. Açık ayıp, eserin iş sahibine teslimi anında kolaylıkla görülebilen ayıplardır. Buna karşılık gizli ayıp, eserin tesliminden sonra ve kullanımı sırasında kendini gösteren ayıp türüdür. Ayıbın bir ayırımı da açık-gizli ayıp olarak yapılmaktadır. Eserdeki açık ayıpların Borçlar Kanununun 359.maddesi gereğince, imal olunan şeyin teslim edildikten sonra iş sahibi tarafından işlerin mutat cereyanına göre imkan bulunur bulunmaz yükleniciye bildirilmesi gerekir. Gizli ayıplar ise, yapılan şeyin kullanımı sırasında ve zaman içinde ortaya çıkacağından Borçlar Kanununun 362.maddesi uyarınca öğrenilir öğrenilmez yükleniciye ihbar edilmesi gerekir. Aksi takdirde yüklenici, gerek açık gerekse gizli ayıp imalatların sorumluluğundan kurtulur. Fakat eksik iş, ayıplı işten farklıdır. Eksik iş, işin yapılmayan bölümü sayılacağından eğer orta yerde eksiklik varsa ayıp ihbarı gerekmez. Çünkü ayıp ihbarı, teslimi yapılan imalatlarla ilgilidir. Ayıp, açık ve gizli ayıp ve eksik işin ne olduğuna ilişkin bu genel açıklamalardan sonra, somut olaya gelince; Yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporuna göre mahkemece hüküm altına alınan 3.086,40 TL’den ibaret tutarın eserdeki gizli ayıplı işlerle ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Ne var ki, bilirkişi sözleşmeye göre yapılması gerektiği halde imal edilerek davacıya teslim edilmeyen banyo küvetlerini eksik iş yerine açık ayıplı iş olarak nitelendirmiştir. Oysa, yukarıda söz edildiği üzere yapılmayan işin ayıpla bir ilgisi olmadığından ve iş sahibine teslim edilmeyen iş bölümü olduğundan bunlar için ayıp ihbarı gerekmez. Dolayısıyla, 900,00 TL’den ibaret banyo küveti alacağının da davalıdan tahsili gerekirken, bu bölüm istemin reddi doğru olmamıştır. Diğer taraftan, yukarıda da vurgulandığı üzere dava icra takibine itirazın iptali istemiyle açılmış iken davacı davasını 24.11.2010 tarihli ıslah dilekçesiyle alacağın tahsili istemine dönüştürmüştür. Mahkemece, alacağın tahsili talebinin hüküm altına alınması gerekirken, yapılan ıslah işleminin gözden kaçırılarak itirazın iptaline dair hüküm kurulması da doğru değildir. Karar, bütün bu sebeplerle bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ).bentte açıklanan nedenlerle davalının bütün temyiz itirazlarının reddine, hükmün (2).bentte yazılı nedenlerle davacı yararına BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde yatıran davacı tarafa iadesine, 27.12.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.